Boş Bilen Kadın der ki: Sevin ve Sevilin!

7.12.14

Her vs Terminatör vs Matrix

Ne farkı var canlarım bu filmlerin birbirinden?Terminatör en eski olanı. Gelecekten bir makine gelip, hepimizin canına okuyor. Aşk maşk yok, film sonunda makinenin canına okunuyor...Matrix de yine makineler canımıza okuyor. Aşk var ama iki insan arasında. O da sevdüceğini öldürüyor zaten (Gerçi bir kere de ölümden döndürmüştü ama bu çarpımda, 0'la çarpmışın etkisini gösteriyor ne olursa olsun) Film sonunda makinelerle anlaşma yapılıyor, ama savaşta çok kayıp var.Her'de artık makineler savaşma sevişci olmuşlar. Bakmışlar ki bunların huyuna gidersen yine her istediğini alıyorsun ama bu defa savaş mavaş uğraşmıyorsun. Sonunda onlar da gerçekten akıllandılar!

23.11.14

Yeni Yeni Şeyler Öğreniyorum

Canlarım, boş duranı Allah sevmez. Ben de boş durmuyorum, öğreniyorum! Bir yemek kursuna katıldım, çeşit çeşit şeyler pişirmeyi öğreniyorum.

Neler neler yapmadık ki, köfteler mi, sarmalar mı, börekler mi, tatlılar mı.... Size aklımda kalan bir kaç şeyi özetle paylaşmak istiyorum:

- İnternetteki tarifler yalan dolan. Mutlaka bir şeyleri tutmuyor. Kadın ne bilirse bunları bedava anlatmıyor anlayacağınız.
- Mutfaktaysanız eliniz, kolunuz ve hatta totonuz yanabilir! (Bu yaşanmıştır!)
- Yaptığınız her şeyi yerseniz ya çatlarsınız ya da uzaydan görülebilirsiniz.
- Beyaz forma bana çok yakıştı, evde aynada kendime bakmaktan kursa geç kalıyorum.
- İntikam soğuk yenen, leziz bir yemektir.

Tarif marif yok canlarım, beklemeyin. O kadar para ve zaman veriyorum bu kursa. Bi zahmet siz de gidiverin.

Öpüyorum!

14.11.14

Bir Orta Amerikan Ailesi


Ah canlarım, ne zaman bu resmi görsem içim kıyılır, bir tuhaf olurum. Sankim koşarak üzerime gelip, benim içime kaçmış şeytancığı çıkaracaklarmış gibi gelir. Hele ki o çatalın ucunu totoma totoma doğru dürteceklermiş gibi gelir ki zaten az miktarda olan kanım çekilir.

İşte bu resim, görenleri korkutsun, Allah yoluna soksun diye hazırlanmış canlarım. Bakın, kendinize gelin, ne yapmaktaysanız onu hemen orada bırakıp kaçın!

3.11.14

Gençken Elma Çalardık Bahçelerden


Sizi bilmem canlarım ama ben çocukken çok bahçe hırsızıydım. O bahçeden elma, bu bahçeden kiraz, şundan biraz armut. Çocukluğum bedavadan geçti desem yeridir.

Haliyle bir süre sonra bahçe sahipleri ana-babama dadanıp ya beni alı koymalarını ya da yediklerimi ödemelerini istedi. Ve tabii ki bahçelerden kovuldum, evde hapis kaldım.

İşte bu resimde bu acıklı anıyı anlatır...

30.10.14

Amerikanın Keşfi

Amerika neden Amerikadır canlarım. Misal neden USK demiyoruz? (United States of Kristof)

Demiyoruz canlarım çünkü işi batırmış bir yöneticiyi kimse sevmez. Neden bir de adını verip, her ülkeyle ilgili bişi dediklerinde "ulan bizi bu herif batırmıştı" diye iç geçirmenin alemi var mıdır?! Yoktur haliyle...

Bu güzel arkadaş yani Kristof Kolomb (Christophorus Columbus, Cristóvão Colombo veya Colombus) ne dolaplar çevirmiştir bir bir üzerinden geçelim:

- Vikingler Amerikayı keşfettikleri halde bu arkadaş keşfetti diye propaganda yaptılar.
- Üstelik geldiği yerin yeni bir kıta olduğunu anlamayacak kadar da idrak yolları iltihaplı bir arkadaştı. Hindistan sandı orayı
- Koca ülke ve krallık olan İspanyayı "size altın getiricem" diyerek topladığı paralarla batırdı. Altın maltın yok tabi. 
- Kıtanın canına okudu. Milleti çiçek hastalığından ve diğer bilimum getirdiği miroplarla öldürdü
- Geri kalanın da dinini değiştirmek için işkenceler etti

Neyse canlarım bu arge maliyetleri hala günümüzde bile ne şirketlerin canlarını yakmakta...

Peki neden Amerika? Bunu da akıllı adam Amerigo Vespucciye borçluyuz. O da az uyanık olmayanlardan. Bunlar genelde pazarlama departmanlarında olur şirketlerde. Siz bir iş yaparsınız, bu çakallar da aynen böyle ben yaptım deyip üstüne konarlar. 

İşte bu tüm Amerikan Rüyasıdır dostlarım! 


26.10.14

Rüyada Sınava Girmek

Rüyanızda sınava giriyorsunuz, hiç bitmek tükenmek bilmeyen okul yılları sınavlarına giriyorsunuz. Ya da aslında bir sınavdan kaldığınızı o yüzden diplomayı hak etmediğinizi ve yeniden o sınava girmek zorunda kaldığınızı görüyorsunuz. 

Canlarım, bu rüyanın anlamı şudur: STRESLİSİNİZ! İş hayatı ya da şu an yaşamakta olduğunuz hayat sizin üstünüze üstünüze gelmekte... Ana rahmine dönme yolları düşünüyorsunuz ama, bu fikir size hem darlık hem de biraz mide bulandırıcı bir his verdiğinden, şimdilik okula kadar geri gidebildiniz. 

Ama ne var ki okula da dönmek size yaramamış. Hani o "gerçek hayatta ne işe yaracak aman be" deyip, öğrenmediğiniz yerlerden geliyor o sorular. Haliyle o sınav geçilmek bilmiyor. Ne vardı okuma yazma falan görseydiniz, defterinize eğri çizgiler falan çizseydiniz. Hayır, işte olmuyor. Bu yüzden rahatlayacağınız yere, daha da geriliyorsunuz!

Ne yapalım canlarım, var mı çözüm? Var, tabiki! Bende çözümler tükenmez güzellerim. İyi okuyun ve not alın şimdi.

- Strese girmeyin.
- Sınavda çıkmış soruları alın. Rüyayı defalarca görüyorsunuz ya, işte bir tanesinden sonra çıkan soruları alın, yazın. Sonra cevaplarını bulun ve kopya kağıdı hazırlayın.
- Ders çalışın. Hangi dersten giriyorsanız o derse geri dönüp çalışın.
- Sınavda öndekinden ve arkadakinden kopya çekin. Olmadı kalkın dolaşın, nasılsa rüyadasınız canlarım, kim ne diyecek.
- Strese girmeyin
- Sınavda istediğiniz sorudan yapmaya başlayın. Aksini derlerse de dinlemeyin.
- Sınava girerken yanınızda su, şeker bulundurun. Sınav başlamadan önce tuvalete gidin.
- Bir önceki geceden itibaren çalışmayı bırakın. O gün gezin eğlenin, dinlenin.
- Strese girmeyin.
- Ailenize - artık kocanız mı olur, karınız mı, çocuklarınız mı bilemem...- onlara bu sınavda başarısız bile olsanız yine de onların yakını olduğunuzu söyleyin. Sizi sevmek zorundalar, hele ki çocuklar. Bir sevmesinler aç bırakırsınız. Ya da iPad'inizi vermezsiniz.
- Strese girmeyin. Ya da girecekseniz bir kaç arkadaş beraber olup öyle girin. Eşek sudan gelene kadar döversiniz.

Haydin geçmiş olsun canlarım. Öpüyorum sizleri



15.10.14

Açlık Oyunları (Nam-ı Diğer Hunger Games)

Evet canlarım, Hunger Games diye bir kitap serisi var. (Şu aralar moda oldu, Yüzüklerin Efendisinden sonra özellikle...) Bunu film yaptılar biliyorsunuz, yine bir 3'leme. Tek defada dertlerini anlatamıyor adamlar... Sonuncusu henüz piyasaya çıkmadı ama ben sizin için ikisini seyrettim. Üçüncüsünü sinemada yakalarsanız konuyu kaçırmamış olursunuz...

Efenim, bir kız var. Köyünde yaşıyor. Sonra bir oğlan var, kıza ekmek atıyor. Ekmek atılmaz öyle, nimettir! Öpüp, alnına koyacaksın bi kere! Burada çok kızdım canlarım. Hem açlık oyunları de, hem de ekmeği falan at fırlat öyle! Tabi aç kalırsınız gavurlar!!

Sonra halkın canı sıkılmasın diye bir oyun düzenlemişler. Bu ikisi; ekmek atan, diğeri havada tutmayı beceremeyen katılıyorlar kendi köylerinden. E haliyle ekmeği öyle atar, çamura düşürürseniz çarpılırsınız! İşte oyun esnasında aynen böyle çarpılıyorlar. Yeminle bir ara yandıklarını da gördüm. 

Velhasılı açlıktan ölmeden oyundan çıkıyorlar. Sonra ikinci filmde bunlara doyamıyorlar yine bir oyun, yine oyun Yahu arkadaşım azıcık da çalışsanıza! Haliyle aç kalırsınız, hayatlarını oyuna bağlamışlar. Neyse bu defa çarpılmadan oyun alanından kaçmayı başardılar.

Üçüncüsünde adam olurlar inşallah diyoruz.

Öpüyorum canlarım!

11.10.14

İnsan Kaymakları ve Mütevazilik

Şu aralar iş aramak için deli divane gibi gezinmekteyim. Tembel tembel yatmak ne tatlı dostlar ama, her şey para bitinceye kadar tabi...

Haliyle de pek çok önde gelen şirketlerin İK'cılarıyla, HR'cılarıyla ya da hepimizin onları çağırdığı adıyla insan kaymaklarıyla görüşmekteyim. Hani kaymak deyince ne tatlı, oh balla yenir falan demeyin. Öyle kaymak değil bu kaymak...

Önceleri kendim olayım, beni olduğum gibi beğensinler diye şekil şemal yapmadan gittiğim iş görüşmelerinin gidişatını görünce, internette ne kadar "iş görüşmesinde sorulan 20 soru ve cevapları" isimli yazı varsa bulup, ezberlemeye başladım.

Siz istediğiniz kadar siz olun, karşınızdaki kendi değilse, klişe ve kalıptan çıkmadıysa anca o kadar insandan anlıyor. Yani bunların elinde bir insan borsası olsaydı emin olun, en çok batan borsa bunların olurdu. Zerre kadar sarraflık yok yane!!




Bakın bende size kendi tiyolarımdan bir kaç tane vereyim:

Soru - En güçlü yanlarınız:
Cevap - Sol yanım pek güçlü değil, salakım da. O yüzden sağ bacağım misal çok güçlüdür. Mekik çek deseniz yani o da bir yere kadar...

Soru: En zayıf yanlarınız:
Cevap: Ay kız vallahi karın yok bende, ama bir toto var ki sorma. Lipoya gidicem önümüzdeki günlerde para lazım da o yüzden başvurdum sizin işe

Soru: Bize kendinizi anlatır mısınız?
Cevap: Ay tatlım ben görsel biriyim, görsel hafızam çok güçlü. Tüm yakışıklıların oynadığı filmleri izlerim kaçırmam. Sonra ticari yönüm çok kuvvetlidir, bir alış veriş yaparım ki gardolapda yer kalmaz. Gündemi magazini takip ederim, hiç kaçırmam. Bekarım, o yüzden saatlerim çok esnek; o bar senin, bu bar benim ava çıkarım.

Soru: Neden bu işi istiyorsunuz?
Cevap: Ay dedim ya az önce lipo için para lazım canım!

Ah ah o kadar mütevaziyim, kendimden bahsedemiyorum ki beni işe almıyorlar canlarım. Siz biliyorsanız bir boş iş, bana da linkini atıverin!

23.9.14

Rüya Yorumları: Rüyada Anlatamadığınız Değişik Şeyler Görmek

Canlarım, rüyaları yorumladığım yeni bir diziye başlamak istiyorum. Bunca yıllık hayatımda müthiş, çok rüyalar gördüm ve sonunda yaşadıklarımla birleştirdim. İşte size benim hayat tecrübelerimden rüya yorumları...

İlk yorumum şu hani görüp de sabah uyandığımız yahu ne biçim geceydi deyip, tam hatırlayamadığımız rüyalar olur ya, heh işte ona değineceğim. 

Sabah kalktınız, saçlarınız uzaya doğru yol alma kararı almış, beyninizse gördüğünüz karman çorman rüyadan dönüp durmakta. Öncelikle şunu hatırlatayım, kıçınıza hemen dokunun. Eğer soğuksa bilin ki açık bırakmışsınız tüm bunların nedeni o. Yok baktınız gayet sıcak ve yumuşak ise rüyanız şu anlama gelmektedir:
  • Akşam yediğiniz yemeği fazla kaçırdınız. 
  • Yok yemek yemediyseniz içtiğiniz şeydir. 
  • O da değilse pasifloranız fazla gelmiştir. 
  • O da değilse sevgiliniz sizi aldatıyordur.
  • Sevgiliniz yoksa, iş arkadaşınız arkanızdan konuşuyordur.
  • İşiniz yoksa, arkadaşınızın kocası hakkınızda hoş olmayan planlar yapmaktadır.
  • Arkadaşınız yoksa yazık size ya, bu hayatla o rüyayı görmek bile bir şeydir. Üzülmeyin sevinin bence...
Öpüyorum güzellerim!

16.9.14

Bu Resimde Anlatılmak İstenen: Horoz Kral


Horoz kral olursa, her yer çöplük olurmuş...

10.9.14

Pompeii

Bu aralar boş duruyormuşum gibi bir şey yazmıyorum görünsem de aslında kendimi görsel sanatlara adadım. Gece gündüz film izliyorum.

İşte bu da en son izlediğim film: POMPEII

Bu filmde Game of Thrones'daki yakışıklılardan biri oynuyor. Onun dışında JackIsBack'de var ama başka kayda değer bir şey yok. Bir cuma gecesi hala mesaideyken "tüm dünya yansın kavrulsun" şeklinde düşünceler aklınızdan geçiyorsa işte bu film tam size göre!


Kısaca konusundan bahsedersem de yanardağ patlıyor, herkes ölüyor.

İyi seyirler canlarım!

7.9.14

Pişmiş Tavuk, Galileo İlişkisi

Canlarım, böyle bir ilişki yok. Ben uydurdum başlık ilgi çeksin diye. Ama bugün sizlere zavallı Galileo'dan bahsetmek istiyorum. Çok bahtsız bir adamdı Galileo, nedenini anlatınca anlayacaksınız...

Burçtaşımdır ondan ayrıca severim bu dünya tatlısı adamı. Tüm kabahati ise "her şey güneşin etrafında dönüyor bebişlerim, sizin egonuzun etrafında değil!" demesidir. O zamanlar dedemin dedesinin dedesinin dedesi (bu kadar yeter sanırım...) demiştir ki kendisine "Bak Galileo müthiş hoş sohbet, neşeli keyifli adamsın ama bırak bu işleri. Dünya senden önce de dönüyordu, senden sonra da dönecek"

Tabi ki büyük dedemi dinlememiş, hayatını ev hapsinde geçirmiştir. Allahtan evi büyüktü adamcağızın...


27.7.14

Hikayenin Aslı: Kibritçi Kız - Bir Andersen Acıklısı

Arabeski icat edenin Türkler, olmadı Araplar olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz canlarım. Bakınız yıl 1800'ler; Danimarka'lı hayatta istediğini elde etmeyi becerememiş Hans Christian Andersen oturup acıklı acıklı şeyler yazmış. Biz de cahildik, küçüktük okuduk, içimiz acıdı. Sonra seviye ikiye geçip Kemallettin Tuğcu takıldık.

İşte bu kibritçi kız tam olarak Andersen'un hayatını yansıtmaktadır. Kral soyundan geldiği düşünülen Andersen soylu fakat fakirdir. Babası ölür ve çamaşırhande çalışmaya zorlanır. 14 yaşında güzel sesi nedeniyle konservatuara girer ve sesini kaybeder. Yazmaya başlar ama oyunları başarısız olur.

Evet canlarım siz de gördünüz mü o bir süre yanıp sönen kibritleri? Umut ve sıcaklık verir gibi ama sonunda donarak ölüm var ucunda....

Zavallıcık!




24.7.14

Bir Kitap Daha Okudum: Secret

Bu nasıl kitaptır canlarım! Sanki resimli roman, 5 dakikada bitirdim. Zaten içi o ne demiş, bu ne demiş, dedikodu dolu. Zaten kitabın ne olduğu adından belli, iki kişinin bildiği sır olur mu hiç?!

Sır sevenlere o zaman Madonna'dan gelsin:

18.7.14

Ferrarisini Satan Bilge

Evet canlarım, fark ettim ki uzun süredir okuduğum kitaplardan size bahsetmemişim. Şu ara kendimi geliştirmeye adadım tüm zamanımı. İşte bu evrede okuduğum kitaplardan biri de bu: Ferrarisini Satan Bilge

Şimdi canlarım, bu Ferrari kaça alınır, kaça satılır. Kitabı okuduktan sonra sahibinden'e mi bakmadım, gitti gidiyordan mı incelemedim, ebay'i mi arşınlamadım, Etiler girişindeki galerilere mi sormadım dersiniz... Hepsini yaptım ve şunu anladım.

Arkadaş o Ferrari Türkiye'de satılmamış! Ne bir üzerinde sadece örtü olan adam gelip Ferrari almış, ne de götürüp bunu ikinci elden satmış.

Dedim evet olabilir. Bu bilge Türkiye dışında bir yerde yapmıştır. Oturdum araştırdım, galerilere mektup attım. Milano'daki Ferrari büfesini aradım. Dedim var mı böyle bir bilge. Yok valla abla dediler.. (ke ke ke diye başlayan şeyler de yuvarladılar onu anlamadım)

Neler çıkardım özetle:
1 - Bu bilgenin bir galerisi yok!
2 - Araç alım satım işinde acemi, kimse tanımıyor.
3 - Bu araç çalıntı olabilir, parçalayıp satmış olması daha muhtemel
4 - Bir söylentiye göre de aracı LPG'ye çevirtmiş olabilir ve Ferrari de aracı geri alıp,  bunun üstünü örtmüş olabilir. O zaman bu bilge kesin Türk!
5 - Araç alım satımı konusunda bilgi sahibi olmak için bu kitap okunmaz. O kadar!



Son notçuk: Bu kitabın yazarı Ferrari'den reklam almış sanırım. Yoksa gerçekle uzaktan yakından alakası yok yaaani!

14.7.14

Bu Resimde Anlatılmak İstenen: Gitar O Kadar Dandik ki, Kimse Almak İstemedi


Ressam ve arkadaşı parasız kalmıştır. Açlıktan mideleri büzüşmüştür, durduk yere kilo kaybetmişlerdir. Biliyorsunuz zaten ressamlar genelde öldükten sonra değerleri bilinir. Yani bu hayatta kendilerine pek faydaları olmaz...

Neyse ressamımız ve arkadaşının elinde kala kala dandik bir gitar kalmıştır. Satmak istemişlerdir ama alan olmamıştır. Bunun üzerine arkadaşı o dandik gitarı çalıp, bed sesi ile bir şarkı söylemiştir ki millet sussun diye para vermiştir.

İşte o günü de böyle kurtarmışlar ve eline geçen paralarla boya alıp, bu resmi yapmışlar...

1.7.14

Charlize Theron'un Uzuuun Bacakları ile Yapılabilecekler

Charlize Theron Facebook'da 6 milyon takipçiye ulaşmış. Kutlamak için de bu resmi koymuş.

Ve evet, bende takip ediyorum ama stalker gibi de değil canlarım. Yani annemin deyişi ile neler giyiyor ona bakıyorum. Aslında gördüğünüz üzere pek bir şey de giymiyor.

Neyse konuya dönelim. Resimdeki uzun bacakları görünce bu uzun bacaklar ile neler yapılır diye bir düşünüm. Resmin altında sizlerle paylaştım:


  • İnanılmaz hızla fark edilmek. Birine mi bakıyordunuz, emin olun o kişi size daha önce bakacaktır.
  • Bar taburelerine daha rahat oturma. Hatta oturma bile denmez ona konabilirsiniz...
  • Okul yıllarında kopya yazma. Kitabı satır satır işleyebilirsiniz
  • Kadınların birbirini baştan ayağa süzmesi esnasında rakibi yormak
  • Bacaklarınızı ölçme birimi olarak kullanmak. "Bu adamın boyu 1,5 bacak boyum kadar" gibi gibi...
  • Çocuk partilerinde ek bir yükselticiye ihtiyaç duymadan uzun bacaklı palyaçoluk iş imkanı
  • Yüksek raflardaki tabak çanağa IKEA taburesiz erişim kolaylığı 
Aslında biliyorum başka şeyler geçiyor aklınızdan ama onları kendinize saklayın canlarım. Sonra nazar değer...


18.6.14

Hikayenin Aslı: Gulliver'in Gezileri

Gulliver bir doktordur. Her doktorda olduğu gibi bir ego vardır ki, boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz. Ancak her doktordan farklı olarak Gulliver'de (yani bunu genellemek doğru olmaz o bakımdan) merak ve kabına sığamama durumu da vardır.

Hikayeye göre dayanamaz ve gemiyle dünyayı gezmeye başlar. Ama aslında çok da gemiyle gezmiş değildir. Bir fakirlerin sofrasına oturmuştur ki orada böbürlenmiş ve yemeğin hepsini yemiştir. Bir zenginlerin sofrasına oturmuş orada utanmış, komplekse kapılıp aç kalkmıştır. Sonra bu çalkalanmalar sırasında (1700 ler ciğerim, o zamanlar druglara yasak yok idi) kendini afyoncuların ellerine teslim edip, gördüğü hayalleri gerçek sanıp kendinden ve insanlardan tiskinmiştir.

Allahtan iyi kalpli bir adam onun bu halini görüp acır da hale yola getirir....

15.6.14

Bu Resimde Anlatılmak İstenen: Sıcak, Çok Sıcak, Daha da Sıcak Olacak!

İşte bir yaz da tüm çılgınlığı ile başladı canlarım. Yoğun sıcak günler bizleri bekliyor. Henüz bir yaşından bile küçük değilseniz geçen yılların o eritici sıcağını elbette hatırlarsınız. (Kutuplara kaçsanız bile nedeni bu değil miydi?)

İşte bu ressamımızı da bu sıcaklar bezdirdi. Ressam ki kendisi Dali oluyor, havanın sıcağından ve saatlerin akmamasından o kadar bunalmış ki beyni erimiş bu hale gelmiş!

Kendisine acil şifalar diliyoruz!

4.6.14

Bu Resimde Anlatılmak İstenen: Bıktım Kadın Alışverişinden!


Sanatçı bu resimde alışveriş çılgınlığının kadınları ne hale getirdiğini resmetmeye çalışmış ama günün sonunda kendi de ne çizdiğini tam olarak çıkaramamıştır...

Kimin eli kimin neresinde yahu...

30.5.14

Bu Resimde Anlatılmak İstenen: Venüs Doğarkene


Şimdi baştan bir kere kabul edelim: Bazı insanların hayal gücü senden, benden geniş! İşte bu da öyle bir resim...

Ressam her gecenin dibinde, sabaha karşı evine dönerken Venüs'ü görür (yani gezegeni) artık o minicik ışığa baka baka zihninde neler canlandıysa da oturur bunu çizer.

Bu resimde ayrıca ressamın içindeki edepsizle, iffetliyi birbirleri ile savaşırken de görüyoruz. Bir yandan Venüs'ün üzerini örtmeye çalışırken diğer yandan üfürerek eteklerini uçurmaya çalışmaktadır.

21.5.14

Sakalım Yok ki Sözüm Dinlensin Derken...

İnsanların beni dinlemediğini fark ediyorum. Artık çok konuştuğumdan mıdır, yoksa boş konuştuğumdan mıdır; yoksa sesimi duyamayıp, duymaya çalışmaktan yorulduklarından mıdır; yoksa sakalım olmadığından mıdır; yoksa Allah bilir nedendir bilemiyorum. Seçenek çok, seç beğen al!

Arada bir de olsa faydalı şeyler söylediğimde oluyor, ama iş işten geçtikten sonra "ben dediydim"in bir kıymeti kalmıyor.

Ben yine kıymetli aklımla bu işi sakalımın olmamasına verdim ve kendime takma sakal ararken başıma ne işler geldi canlarım. Çenemde minik bir tepecik "üzülme ben sakal görevi görürüm" diyerekten büyümeye başladı. Bende pek sivilce çıkmaz ama çıkıncada şöyle der "hani on yıl hiç çıkmamıştım ya, hah işte bunu onun yerine say!" Bir acı, bir acı çekilir gibi değil...

Amma velakin bu büyücekin bir etkisi de var tabi. Böylece insanlar devasa sivilceme bakıp, beni fark edebilecekler ve bende o arada onların bilinç altlarına çeşitli gizli mesajlar yerleştirebileceğim. Büyütüp şöyle bir şey yapmayı hedefliyorum:

(5000 yıl hatırlanırım belki de!)

12.5.14

Kurumsal Kümes

Şu iki yumurta arası fark göz doldurucu. Ama gariptir ki her ikisi de aynı 30 luk paketten çıktı. 

Bu durumda "daha büyük olsun, performans göstereyim" diyen tavuk boş yere mi kıçını yırtmıştır?


Bu tavuklar şirketlerin her şeyi bilen İK'cıları ile karşılaşsalardı küçük yumurtlayan tavuk için kesin "enerjisi düşük" diye hemen yaftayı yapıştırırlardı. Kıçını yırtmıyor ya o bakımdan...

Operasyon yönetimi başkanı görseydi (vays prezidınt, nays presidınt) küçüğün seri üretimde olup olmadığına bakardı. Belki büyük bir tane için kıçını yırtarken diğeri küçük küçük 30 taneyi yapıveriyordur?

Büyük yumurtlayan tavuk ve kıçı hakkında hemen dedikodu başlar ve kıçını nasıl büyüttüğüne dair hikayelerle mobbingin anası anılırdı. (Bkz çocuğuna mobbing ismini koyan yenilikçi ana-babalar)

İç iletişim büyük yumurtaya hemen kuluçkaya yatarken, kurumsal iletişimciler "yeşil sertifikası alınır da PR olur mu bundan acep?" diye hemen fal bakmaya girişirlerdi.

Pazarlama bu büyük yumurtayı daha sonra delil olarak kullanmak için saklar, satışsa kıskançlıktan çatlardı.

Finans ve muhasebe "ne yumurtası yaaa" dan öteye gitmezlerdi...


5.5.14

Hikayenin Aslı: La Fonten

La Fonten ya da dünyaca bilinen adıyla "Jean de La Fontaine" muhteşem bir masalcıdır. Aslında masaldan daha fazlasını anlatmak istemiş ama tabi "karşında kiminle konuşuyorsan o kadar anlaşılırsın" hesabı biz onu masal bildik.

La Fontenin masallarının ilham kaynağını kimse bilmez canlarım. Ama ben sizin için araştırdım, 1600 lü yıllara döndüm, o dönemdeki eserleri fellik fellik taradım ve anladım. La Fonten tabi ki sadece masal anlatmıyordu, satır aralarını okuduğunuzda sizde şaşıracaksınız!

Adamcağız o kadar dolmuştu ki 238 tane masalla içinden ne geçiyorsa anlatmış, ama döt korkusundan olsa gerek hepsini hayvanlı mayvanlı masalların içine saklamış.

Örneğin karga ve tilki hikayesine bakalım. Karga müstakbel kaynanasını temsil etmektedir. Peynir La Fonten'in gönül koyduğu tazeciktir. Kaynana kızını ne idüğü belirsiz hayvanlarla konuşan bu adama haliyle vermek istememiş, yüksek bir dala çıkıp peyniri saklamıştır. Kızı ne hoşsa, anası o derece cadıdır. Sesi yüksek, emreder ve korkutucudur. La Fonten burada sinsilik ve kurnazlıkla yaklaştığından olsa gerek, kendisini tilki sanmaktadır. Kaynanaya methiyeler düzerek kızını çalmayı başarmıştır.

Şimdi siz böyle bir olay yaşayın da bunu açık açık yazın değil mi canlarım, ne mümkün! O kaynana gelir gözünüzü oyar vallahi!

La Fonten'i de sevgiyle andıktan sonra ünlü bir Türk şarkıcımızın, anlamlı bir şarkısıyla La Fonteni ne derece hoş andığını da hatırlatmak isterim:

Ne demiş sevgili Murat Dalkılıç "Nasıl bir ses tonun var / Ne söylesen masal gelir La Fontaine'den"...


La Fonten Murat Dalkılıç Yeni Klip paylaşan: SenUnutma

28.4.14

En Sevdiğim Atasözlerimiz:

- Deli deliyi görünce sopasını indirirmiş! (Özellikle Discovery ID izlerken sık sık aklıma geliyor.)
- Elinde çekiç olan her şeyi çivi görürmüş. (Bunu IK Sitelerinde görüyorum)
- Kirpi de yavrusunu pamuğum diye severmiş. (Bu da benim kendimi sevme şeklim)


24.4.14

Gölgesinde Dinlenecek Bir İlişki

Tüm ilişkilerimi özetlersem şu sonuç çıkabilir:

- Hevesi kursağımda kalanlar: Başlamadan bitenler
- Başlayıp, ne idüğü belirsiz bitenler: Bunlar başlayıp bir anda hızlıca ve garip bir şekilde bitenler
- Çek sündür ettiklerim: Bunlar da yıllar boyunca devam eden ama hiç bir yere ulaşmayanlar

Fark ettiyseniz doyuma ulaştığım bir ilişki yazmamışım ki tüm hayatım boyunca bunu aramama rağmen.... Uzun süreler boyunca düşündüm neyi eksik ya da hatalı yapıyorum diye. Acaba sevmeyi mi bilmiyordum ya da sevilmiyor muydum? Sevgiler bir gün gelip de pıt diye tükenir miydi yoksa?

Gerçeği gözüme bir pembe dizi serdi ve ben o gün Budha kadar olmasa da aydınlandım. İlişki bir tohum gibi. Beraber dikiyorsun, gözün gibi bakıyorsun ve ihtiyaçlarını karşılaman gerekiyor büyümesi için. Her tohum beraber gerçekleştirilecek bir rüya, bir hayal, bir istek. Bazen tohumu yanlış mevsimde dikiyorsun, bazen sulamıyorsun... Bazen de sen çınar ektiğini düşünürken, partnerin elma diktiğinizi sanıyor. Sonra bir bakıyorsun meğer bir bezelye dikmişsiniz. 

Ortak bir rüya, bir amaç, ortak gerçekleştirilecek bir anlam olmadıkça bir ilişki gelişmiyor, eksik kalıyor ve bir gün gelip tükenip gidiyor...

Tabi şöyle bişi de yapmayın, ayıp yahu:


17.4.14

Bu Resimde Anlatılmak İstenen: Fotoğraftan Önce, Vesikalık Çektirmek

İnsanlar eskiden de resmi işlemlerinde resim verirlermiş. Tabi fotoğraf icat olunana kadar boy boy yağlı boya tablolarını devlet dairelerine taşıyarak kol kası yapmışlar. - Zengin olanlar 2 adam boyundaki tablolarını taşıttırmış haliyle! - 

Şimdi ne zaman fotoğraf çektirseniz hapis kaçkını gibi görünüyorsunuz ya; heh o işte yeni bir mevzu değil. Eskiden de böyleymiş. Yani yağlı boya da olsa, dijital baskı da vesikalıklarda hep hapis kaçkınıymışız. 

Bakın bu da Van Gogh'un 10 kişiyi öldürdükten ya da bir kulağını kestikten sonraki vesikalığı....

12.4.14

Bu Resimde Anlatılmak İstenen: Statik Elektriğin Gücü

Yaşlı ve bilge adam genç bir oğlanla eğlenmektedir:
- Ayaklarımı halıya sürttüm bak şimdi seni çarpıcak elektrik görücen!

9.4.14

Hikayenin Aslı: Pinokyo!

Bazı bazı güzel hikayeler dinliyoruz. "Adam ne güzel uydurmuş" demiyoruz da kibar olma adına "ne yaratıcıymış vay vay vay" deyip geçiyoruz.

Geçen 9Gag da gördüm meğer bizim mini deniz kızı hikayemiz bir gay aşkını anlatmaktaymış. (9gag yalancısı olma hali). Bu da bana farklı şeyler düşündürdü, aslında masum sandığımız bu hikayelerin altında yatan gerçek neymiş. (Deniz kızı hikayesinin aslını gidin kaynaktan araştırın aynısını yine yazamam, üşenirim).

Elim ilk Pinokyoya gitti. Meğer ki Pinokyo, çocuğu olmayan bir adamın bir kedi edinmesi ve kedi sevgisinin çocuğun yerini tutabileceği ile ilgiliymiş. Kedi dediğin hep oyun oyun oyun, farenin peşinden gidip başına gelmedik kalmaması, kuyruğun beladan çıkmaması falan. Bakın cuk oturuyor! 



21.3.14

Nedenini Bilmeden Sevdiğim İnsanlar

Google'ın bugün ki doodle'ı Ayrton Senna'nın doğum günü içindi. Onu görünce aklıma geldi, nedenini bilmeden seviyordum ben bu Senna'yı. Araba yarışı meraklısı falan da değilimdir aslında...


Bir de Leydi Di var. Onu da neden sevdiğimi bilmeden severim.

Steve Irwin var bir de. Ne güzel adamdı, Allah rahmet eylesin. Vatozlardan dost oluyor ama pek güvenmemek de lazım...

Yaşayanlardan düşünüyorum acaba başka kimler vardı diye... Neyse aklıma geldikçe eklerim...

5.2.14

Yaş İlerledikçe...

Yaşım ilerledikçe yüzüm çok değişmedi, hala yaşımı gösteriyor gibi değilim. İnsan yaşlandıkça kulakları büyürmüş derler. Ama bugün fark ettim de çok doğruymuş. Zaman ilerledikçe şöyle olacağım sanırım:


30.1.14

Resimde Anlatılmak İstenen:

Bu resimde anlatılmak istenen isimli bir seriye başlamak istiyorum. Çok kısaca, sizlere dünyadan önemli resimlerden örneklerle anlatacağım. İşte ilk resmimiz:

Yeter artık kadın doğurma, kim bakacak bunca bebeye... (Adamın yüz ifadesinden ve el duruşundan ne denli çaresiz olduğu gözlemlenebilir)




23.1.14

Geçmişten Gelen Saykopat Şarkılar

Çok severim nostalji... Açar açar bakarım eski kutularıma... Ah ah..

Cem Karaca'yı da çok severim. Eski sevgilimi hatırlatır bana, kimselere çaktırmadan iç geçiririm. Bir şarkısına takığım. "Unut Beni" gerçekten çok severim. Ancak bugün sözlerini daha bir normal kafayla dinleyince epey eğlendim. Bakalım neymiş:

Unut beni unut arama
Sakla bu mendili sakla
Sakla bu mendili bu mendili sakla (5 tekrar)
Sende kalsın anarsan bir gün eğer (15 tekrar)
Akarsa gözlerindeki yaşı silersin
Unut beni unut arama
Sakla bu mendili sakla (20 tekrar)
Sende kalsın kimin verdiğini soran olursa
Gözleri yaşlı dudakları titrek
Bir hayalden arda kalan hatıra dersin (25 tekrar)
Unut beni unut arama
Sakla bu mendili sakla (25 tekrar)
Sende kalsın çünkü sen benim (55 tekrar)
Sonbaharımda baharsın (555 tekrar)

Efenim, nasıl bir mendilmiş bu, altın işlemeli gül kokulu muymuş neymiş, nasıl bir değer biçilmiş böyle! Mendili sakla ama sakın arama beni bu arada. Ah bayılıyorum bu şarkılarımızda ki ironiye, sarkastik yaklaşımlara: Unut beni arama, ama mendili sonsuza kadar sakla. Bakınca da titrek, sonbaharında yaşlı biriydi ama kimdi lem bu diye düşün...

16.1.14

Türkiyenin Buz Pateni ile İmtihanı

Bugün denk geldi keyifle bir buz dansı yarışması izledim. Aklıma gençlik günlerim geldi, eskiden her kış oturur, elimizde mandalinalar elmalar televizyon başında ailecek güzel zamanlar geçirirdik. Biz ve TRT (o dönemde tek kanal vardı canlarım)

Sonra aklıma birden bire buz dansıdır, paten yarışmalarıdır neden güzel ülkemizde bu kadar populer ve yarışmacılar bile bilinir diye hızlıca geçti. Ülkemizdeki herhangi bir sporcu, spor olsun diye bu yarışmalara katılmazdı bile. Tek buz pistimiz Galeria'nın şimdiki yemek salonu olan 5m yarı çaplı alanıydı. Hangi çılgın fikirlilikle bir futbola, bir de buz patenine bu derece sıkı sıkıya sarılmıştık ki! Erovizyonu saymıyorum, nasılsa bi kere olsun birinci olduk ya hevesimiz kaçtı artık...

Muhtemelen bu sorunun cevabı o dönemde TRT de çalışan ve yine muhtemelen boynuna ipek fular takmış olan beyde aramak lazım. Bize 3 lü aksılın ne olduğunu anlatırken eminim sevinçten gözlerinin içi doluyordu.

Neyi sevmemiz gerektiğine karar veren bir tek mecra. Aynştaynın görecelik kuramını bu kadar gösterselerdi şimdiye zamanda yolculuk etmiş, Viyana kapılarını çoktan aşıp geçmiştik, bak ben söyliyim!


13.1.14

Bin Bir Gece Masalları

Ben Şehriyar olsaydım, Şehrazat 419. günde ölmüş olurdu.

Kitap orada kaldı, çok sıkıldım, devam edemiyorum...

7.1.14

Yeni Bir Aşk Hikayesi

2014 model bir aşk hikayesi yazmak istedim. O kadar okuyorum değil mi, bir şeyler de yazabilirim!

Şöyle başlayacak:

Ben orada duruyordum. Sen de o gün oradan geçme kararı almıştın. İşte kaderin mucizevi anlarından biri! 

Ama nasıl biter artık orasını Allah bilir....

6.1.14

Aklımdan geçenler...

Ah aklımdan neler geçiyor bir bilseniz...!


Aslında pek bir şey geçmiyor itiraf edeyim. İndirimler ne zaman başlıyordu?